Firma Hikayemiz

Elite Naturel

Elite Naturel, 1998 yılında küçük bir aile şirketi olarak kuruldu. O sırada sadece altı çalışan ve üç ürünle, yalnızca yurt içi pazarında yer alıyordu. Firma sahibinin Amerika’da yaptığı araştırmalar neticesinde organik pazarındaki potansiyel fark edildi. Türkiye’nin tarım sektöründeki sorunlar da zaten biliniyordu. Böylece harekete geçmeye karar verildi. Aşılması gereken iki önemli engel vardı.

Bir tanesi, insanların “organik” anlamını ve faydalarını bilmemeleriydi. Ancak insanlar zamanla organiğin ne olduğunu öğrenmeye ve günlük hayatlarında organik ürünler aramaya başladı. Elite Naturel olarak bu süreçte önemli bir rol oynadığımızı söyleyebiliriz. Diğer bir sorun ise organik meyve bulmadaki zorluklardı. Bunun için Elite Organik Projeleri (EOP) hayata geçirildi.

EOP’lerden önce çiftçiler organik tarımın ne olduğunu ve faydalarını, her ne kadar onlar için daha kârlı olsa da bilmiyorlardı. Üstelik tarımdan kazanılan gelir, topraklarını ekip biçmeye yetmiyordu. Özellikle 1980’lerden sonra bu yetersizlik; köylümüzün topraklarını, bağ ve bahçelerini bırakarak şehirlere göç etmesine sebep oldu. Ama şehir demek kimyasal, katkı maddeleri, renklendiriciler, tatlandırıcılar; yani yapaylık demektir. Fakat Elite Naturel olarak biz daima doğallığın ve saflığın peşinde olduk.

“Çiftçiyi dönüştür, dünyayı değiştir” ilkesiyle EOP’leri kurmaya başladık ve her bir çiftçiyle özel olarak ilgilendik. Onlara, Almanya merkezli organik denetim ve sertifikalandırma kuruluşu Kiwa BCS Öko-Garantie GmbH ile uzmanlık konusunda destek olduk, bilgi birikimimizi hizmetlerine sunduk. Köy köy dolaşarak ücretsiz organik eğitimler verdik. Çiftçilere organik tarımı A’dan Z’ye öğrettik. Sonra onlara organik tohumları, gübreleri ve bütün gerekli materyalleri sağladık. Bunu yaparken yerel üreticilere de destek vermiş olduk. Ayrıca onlara finansal anlamda da destek olduk: faizsiz sermaye sağladık. Gidemediğimiz bölgelerdeki çiftçileri, ulusal gazetelere ilanlar vererek programımıza katılmaya davet ettik. EOP programını devlete de sunarak yalnızca teşvik kanalını açmadık, aynı zamanda hazine arazilerinin organik tarım alanı olarak kullanılması için gerekli lisansları da aldık. Bütün bunların sonucunda; dört milyon kilometre kareyi aşan konvansiyonel tarım arazisine organik sertifikası almayı başardık. Yani projemizdeki çiftçilerimizin ürünlerine değer kattık ve onların hayatlarına ufak da olsa dokunmuş olduk. Çiftçilerin kendilerini finansal anlamda daha güvende hissetmeleriyle proje bölgelerindeki göç oranını azalttık. Bu küçük aile şirketine 10 şehir, 18 proje, 8000’den fazla çiftçi, dört milyondan fazla sertifikalı organik tarım alanında yetişen 60 bin tondan fazla organik meyve ekleyerek kocaman bir aile olduk.

Başarımızın sırrı topraktan şişeye kadar hizmet sağlamamız. Tohumların ekilişinden meyve sularının şişelenişine kadar bütün süreci kendimiz yönetiyoruz. Ziraat mühendislerimiz sık sık arazilere giderek incelemeler ve testler yapıyorlar. Kiwa BCS Öko Garantie de denetim için düzenli olarak projelerimizi ziyaret ediyor. Arazilerimizdeki toprak, orada yetişen her ağaç ve meyve, son olarak bu meyvelerden sıkılmış su için ve her şişelenmiş son ürün için sertifika almak zorundayız. Yani bu, her adımımızın denetlendiği anlamına geliyor. Bu sayede ürünlerimize sonsuz güven duyuyoruz ve onları dünyanın her yerinde özgüvenle sunabiliyoruz.

Bizi lider bir üretici yapan dört önemli nokta var:

1. Kendi projelerimizin ve anlaşmalı çiftçilerimizin olması bize hammadde açısından sürdürülebilirlik sağlıyor.

2. Bütün arazilerimiz, meyvelerimiz ve şişeli ürünlerimizin hepsi sertifikalı. Son ürünün kapağındaki parti numarasından, o ürünün içindeki meyvenin hangi bahçeden yetiştiğini bulabiliyoruz. Bu da bize izlenebilirlik sağlıyor.

3. Bu sistemi Türkiye’nin farklı birçok noktasında kurarak çeşitliliği sağlıyoruz ki bu da bize esneklik kazandırıyor.

4. Tarladan şişeye kadar olan bütün süreci kendimiz yönettiğimiz için rekabetçi fiyatlar sağlayabiliyoruz.

Ar-Ge birimimiz sürekli olarak yeni ürünler geliştirmek için çalışıyor. Kimya ve gıda mühendislerimiz dünyadaki akımları takip ederek yeni ürünler buluyorlar. Sürekli bir icat çıkarıp, meyveye bir şekilde katma değer kazandırmayı başarıyorlar. Başarımız da bu yenilik heyecanımızdan geliyor zaten. Sürekli deneyerek, yanılarak, tekrar deneyerek ürünlerimizde mükemmelliği sağlıyoruz. Meyveyle ilgili aklınıza gelebilecek her şeyi yapmak için çalışıyoruz.

Sürekli olarak pazar hakimiyetimizi artırmak ve yeni pazarlara girmek için çalışıyoruz. Şu anda 30’dan fazla ülkeye İhracat yapsak da bu sayı her geçen sene artıyor. Hedef kitlemiz; aktif, şehirli, orta – yüksek sosyal kesimden, sağlıklı ve kaliteli yaşamaya özen gösteren insanlar. Ekonomik kalkınma sayesinde orta – yüksek sosyal kesimdeki insanların sayısı hızla artmakta. Ne yazık ki aynı ekonomik kalkınma, insanların sağlığına daha çok dikkat etmelerini gerektiriyor. Bu da demek oluyor ki hedef kitlemiz sürekli olarak büyüyor.

Sosyal sorumluluk projelerine ayrı bir önem veriyoruz. Fair Trade programımız çerçevesinde EOP bölgesindeki çocukların eğitimine destek olmak adına bir yardım fonu oluşturduk. Okullara yeni derslikler, laboratuvarlar, spor ve kültür merkezleri yaparak destek olmaya çalışıyoruz.

Aynı zamanda çocuklarla beraber, büyüdüklerinde onların da doğaya karşı bizim kadar hassas olmaları için “Save Plant, Save Earth” (bitkiyi kurtar, dünyayı kurtar) programını başlattık. Çocuklarla üzerinde kendi isimleri yazan fidanlar dikiyor ve bu fidanlar ağaca dönüşürken büyümelerini beraber takip ediyoruz. Böylece çocuklar hem sorumluluk bilinci kazanıyorlar hem de bir ağacın kolay yetişmediğini görerek bilinçleniyorlar.

Bir holdingin sitesini takım elbiseli bir insan, bir yemek tarifi sitesini de sportif giyinen bir insana benzetirsek, biz smart casual giyinen bir insanız. Hareketliyiz, yaratıcıyız ve aynı zamanda işimizi ciddiye alıyoruz.